Küçüklüğümden beri okumayı severim. Eskiden okuduğum her kitap için bir de özet çıkarırdım, okuduğumu unutmamak için. Bugünlerde sadece siyasi kitapların önemli gördüğüm yerlerini not almakla yetiniyorum, romanların özetlerini almıyorum. Bir süre önce okuduğum kitaplardan biri, İsmail Cem'in yazdığı "Türkiye, Avrasya, Avrupa"nın ilk cildi, "Strateji, Yunanistan, Kıbrıs". İsmail Cem engin siyaset bilgisini 1997-2002 yıllarında Dış İşleri Bakanlığı yaparken yaşadığı olaylar ile örnekleyerek anlatmış. Kitaptan altını çizdiğim yerler:

  • Geleneksel dış siyasette Atatürk tarafından biçimlendirilmiş üç ilke:
    1. 'Yurtta sulh, cihanda sulh'
    2. Mazlum milletlerin koruyucusu olmak.
    3. Bağımsızlık tutkusunun bir kimlik olarak belirlenmesi.
    Bu konularda ne durumda olduğumuzun yorumu size kalmış.

  • Tarih, sadece geçmişin öğrenilmesinden ibaret değildir. Tarih, özü itibariyle, geleceğe dönük bir çalışmadır, geleceği biçimlendirmenin ve onu geçmişteki yanlışlardan arındırmanın bir aracıdır, yöntemidir.

  • Dış siyasetin üzerinde geliştiği temeller bir sacayağına benzetilebilir. Gücü oluşturan unsurlardan biri, ülkenin tarihten, kültürden kaynaklanmış özelliklerini, demokrasi düzeyi, yönetim becerisi, imajı. İkinci ayak askeri gücünün düzeyi, caydırıcılığı. Üçüncüsü ekonomisinin etkinliği, dinamizmi, ülke içindeki ve dışındaki varlığı.

  • Dış siyasette kişilikli, yönetimde akılcı, ekonomide daha üretken olmanın, her üçünde de verimliliği öne çıkarmanın ihtiyacı var. Türkiye, bunları başarabilecek birikime sahiptir.

  • Meritokrasi: Gittikçe daha çok karşıma çıkan bu sözcük pozitif seçim anlamına geliyor. Yani insanları bir iş için seçerken sadece o işe ne kadar uygun olduklarını, yeteneklerini dikkate almak. Türkiye'de pek uygulanmıyor bu. Bizde daha çok akrabalık/hemşerilik/tanıdıklık, rüşvet/çıkar, rant daha önemli. Bir de bunu akdenizli olmamıza bağlayanlar var ki onlara diyecek sözüm yok.

  • Batının uzak karakolu olma sorunsalı: Türkiye'nin Batı ile etkileşim sürecindeki dönüm noktalarından biri Sovyet İmparatorluğunun parçalanmasıdır. 2. Dünya Savaşından Sovyetlerin dağılışına kadar Türkiye'ye yüklenmiş bulunan, Türkiye'nin de benimsediği işlev Batı'nın, Nato'nun "uzak karakolu" olmaktır... Denilebilir ki, 2. Dünya Savaşını izleyen dönem genellikle bütün Batı Avrupa'da özgürlükçü akımların, demokrasinin gelişmesine yol açtı; Türkiye'de ise bu süreç gecikti. Gecikmenin başlıca nedeni de, Türkiye'nin o dönemdeki temel işlevinin, yani, "uzak karakolluğu"nun fazla demokratik ve özgürlükçü gelişmelere yatkın olmayışıydı.

    Berlin Duvarının yıkılması ile yeni bir dünya kurulurken Türkiye afalladı. 50 yıllık geleneksel dış siyaset ve bunun uzantısı içerideki yönetim özellikleri, siyaseti ve ceza yasasına kadar her şey artık eski idi.

    ...Türkiye ansızın kendini boşlukta, açıkta buluverdi.

    => Bu düşünceler sene başında MİT başkanlığının açıklamasına şaşırtıcı derecede benziyor. Türk siyaseti ülkeyi yeni düzene hazır hale getiremedi.


  • Özellikle uzak karakol olmak ve tarihimizin darbelerle dolu olması - demokrasi eksikliği - arasındaki bağlantı ilgimi çekti. Kitabı herkese öneririm, dış siyaset konusunda Türkiye'nin önde gelen bilgili kişisinden analizler. İsmail Cem'i siyasette daha fazla yararlanamadan yitirmemiz büyük bir kayıp.