Ocak 2004 tarihli Paul Graham yazısının Tayfun Şen tarafından Türkçe'ye kazandırılmış halidir.
Eski bir fotoğrafınızı görüp hiç görünüşünüzden utandığınız oldu mu? Bir zamanlar gerçekten öyle mi giyiniyorduk? Evet. Ve ne kadar gülünç göründüğümüz hakkında en ufak bir fikrimiz bile yoktu. Moda doğası gereği görünmezdir, aynen dünyanın hareketinin üstündeki bizlere görünmez gelmesi gibi.
Beni korkutan konu ahlaki modaların da var olması. Ahlaki modalar da aynı şekilde keyfi ve görünmezler. Ama onlar çok daha tehlikeli. Moda iyi bir tasarım ile karıştırılır, ahlaki moda ise iyinin kendisi ile. Garip giyinmek size gülünmesine yol açabilir, ahlaki modaya uygun davranmamak ise işten atılmanıza, sürgün edilmenize, hapse girmenize hatta öldürülmenize bile yol açabilir.
Eğer zaman makinesi ile geçmişe geri dönebilseydiniz, nereye giderseniz gidin bir konu her zaman geçerli olacaktı: Ne dediğinize dikkat etmek. Şimdi zararsız kabul ettiğimiz fikirler sizi büyük dertlere sokabilirdi. Söylediklerim arasında şimdiden en az bir şey var ki 17. yüzyılda Avrupa'nın çoğu yerinde beni derde sokabilirdi, ve Galileo'yu da büyük bir sıkıntıya soktu zaten - Dünya'nın hareket etmesi. [1]
İnek öğrenciler her zaman sıkıntıya girerler. Modaya uygun giyinmemeleri ile aynı nedenden ötürü uygun olmayan şeyler söylerler: onlar üzerinde gelenekler daha az etkilidir.
Tarihte bu durum sanki hep devam etmiş gibi: Her dönemde insanlar saçma şeylere inandılar ve bunlara o kadar çok bağlandılar ki tersini söylemeniz sizin başınızı büyük bir derde sokabilirdi.
Acaba şimdi zamanımız farklı mı? Tarih okuyan herkes için bu sorunun cevabı kesin bir hayır. Tarihte her şeyi ilk defada doğru kavrayan bir dönem olmamız çok büyük bir rastlantı olurdu.
Gelecekte insanların saçma bulacağı fikirlere inandığımızı düşünmek heyecanlandırıcı. Zaman makinesi kullanarak gelecekten bizi ziyaret eden birisinin söylememesi gereken neler olurdu? Burada ben bunun üzerinde durmak istiyorum. Ama sadece aykırı düşüncelerle insanları şok etmek istemiyorum. İstediğim şey herhangi bir dönemde neler söyleyemeyeceğinizi bulabileceğiniz metodlar bulmak.
Uyumcu Testi
Basit bir testle başlayalım: Arkadaşlarınız arasındayken söylemekten kaçındığınız fikirleriniz var mı?
Eğer cevabınız hayır ise durup biraz daha düşünebilirsiniz. Eğer tüm inandıklarınız inanmanız gerekenler ve genel olarak insanların inandıkları ise, bu bir rastlantı olabilir mi? Büyük bir olasılıkla hayır. Daha gerçekçi olan sizin sadece size söylenenlere inandığınız.
Diğer bir olasılık ise sizin tüm soruları tek tek düşünüp şu anda kabul edilebilir cevaplara bağımsız bir şekilde ulaştığınız. Bu daha düşük bir olasılık, çünkü aynı hatalara düşmeniz gerekirdi. Haritacılar haritalarına bilerek basit hatalar koyarlar, böylece haritaları kopyalandığında anlarlardı. Başka bir haritada da aynı hata varsa, bu gayet açık bir kanıt olurdu.
Tüm dönemlerde olduğu gibi, bizim dönemimizde de ahlaki haritamız hatalar içeriyor. Ve aynı hataları yapanlar büyük bir olasılıkla tesadüfi olarak bunları yapmadılar. Bu, aynen 1972'de birilerinin kendi başlarına İspanyol Paça pantalonların iyi bir fikir olduğunu bulduğunu iddia etmesi gibi bir şey.
Eğer şu anda herkesin kabul ettiği şeylere inanıyorsanız, İç Savaş öncesinde güneydeki pamuk tarlalarında, 1930'larda Almanya'da hatta ve hatta 1200'lerde Moğolların arasında yaşasaydınız yine herkesin kabul ettiği şeylere inanmayacağınızdan nasıl emin olabilirsiniz? Büyük bir olasılıkla o zamanlarda da inanmanız gerekenlere inanırdınız.
Çeşitli akıl hastalıkları terimlerinin olduğu dönemde yaygın olarak kabul edilen şey, eğer sesli olarak söylemekten çekindiğiniz şeyleri düşünüyorsanız normal olmadığınız yönündeydi. Kesin olan şey şu, eğer sesli olarak söylemekten çekindiğiniz şeyler yoksa normal değilsiniz.
Sıkıntı
Neleri söyleyemezsiniz? Bu fikirleri bulmanın bir yolu çok basit, insanların söyleyip zor durumlara düştükleri fikirlere bakmak. [2]
Aslında, sadece söyleyemediğimiz şeyleri aramıyoruz. Aradığımız fikirler, doğru olmama olasılığı olan, yani cevabı kesin olmayan fikirler. İnsanların söyleyince sıkıntıya girdikleri fikirler bu ikinci türden eşiği aşan fikirlerdir çoğunlukla. Hiç kimse 2 + 2'nin 5 olduğunu veya Pittsburgh şehrinde yaşayanların 3 metre boyunda olduğunu söylediğinde derde girmez. Bunun gibi yanlışlığı su götürmez sözler şaka olarak veya daha kötüsü delilik kanıtı olarak algılanabilir, ama çoğunlukla insanları sinirlendirmezler. İnsanları sinirlendiren fikirler ise inanılacağından endişelenen fikirlerdir. Bana öyle geliyor ki insanları en çok sinirlendiren fikirler kendilerinin de doğru olduğundan şüphelendikleri fikirlerdir.
Eğer Galileo Padua'daki insanların 3 metre boyunda olduğunu söyleseydi, zararsız ve tuhaf birisi olarak görülürdü. Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söylemesi ise bambaşka bir konu. Kilise bunun insanları düşünmeye sevk edeceğini biliyordu.
Gerçekten geriye dönüp baktığımızda bu yöntemin iyi çalıştığını görebiliyoruz. İnsanların başlarını derde soktukları çoğu fikir şu anda zararsız durumda. Bu yüzden, gelecekten gelen bir kişinin insanların şu anda başını derde sokabileceği pek çok fikre katılması mantıklı geliyor. Şimdi hiç Galileo'muz yok mu? Bence var.
Onları bulmak için yapmamız gereken insanların başını derde sokan fikirleri izlemek ve sormak, "bu doğru olabilir mi?". Tamam, bu fikir aykırı olabilir, ama doğru olabilir mi?
Aykırılık
Bu yöntem tüm cevapları bulmamızı sağlamaz ama. Ya hiç kimse belirli bir fikir için sıkıntıya girmemişse? Ya bir fikir o kadar tartışmalı ki hiç kimse insanların arasında bu fikri söylememişse? Bu türden fikirleri nasıl bulabiliriz?
Bir diğer yöntem "aykırı" kelimesini takip etmek. Tarihteki tüm dönemlerde fikirleri bastırmak için ve doğruluğunu tartıştırmamak için bazı etiketler icat edilmiştir. "Dine küfür", "sapkınlık" gibi etiketler Batı tarihinde önemli bir yere sahip etiketlerdi, ve daha yakın zamanlardaki "uygunsuz", "amerikanlığa karşı" [ÇN1] gibi kelimeler. Şimdilerde pek çok etiket anlamını kaybetti [ÇN2]. Her zaman anlamlarını kaybederler. Şimdiki zamanda ironi yapmak için kullanılıyorlar. Ama kendi zamanlarında bu kelimelerin büyük güçleri vardı.
"Teslimci" kelimesinin örneğin, şu anda özel bir politik anlamı yok. Ama 1917'de Almanya'da bu kelime Ludendorff tarafından bir silah gibi barış isteyenleri bastırmak için kullanılıyordu. 2. Dünya Savaşı'nın başlangıcında Churchill ve taraftarları bu kelimeyi yaygın bir biçimde karşıtlarını susturmak için kullandılar. 1940'da Churchill'in saldırgan polikasını eleştiren her fikir "teslimiyetçi" idi. Bu fikirler doğru veya yanlış mıydı? Hiç kimse bunu soracak kadar ileriye gidemedi.
Bugün de tabii ki buna benzer pek çok etiketimiz var, oldukça kullanışlı "uygunsuz" kelimesinden çok korkulan "bölücü" kelimesine kadar. Herhangi bir dönemde bu etiketlerin neler olduğunu bulmak gayet basit aslında, sadece insanların katılmadıkları fikirlere "yalan"dan başka neler dediğine bakın. Bir politikacının rakibinin yanılmış olduğunu söylemesi çok basit bir eleştiri ama fikrin neden yanlış olduğunu tartışmak yerine fikre "bölücü" veya "ırkçı" sözleriyle saldırması durumunda dikkat kesilmeliyiz.
Özetle, gelecek nesillerin güleceği fikirleri bulmak için kullanabileceğimiz metodlardan biri etiketlere bakmak. Örnek olarak, "cinsiyet ayrımcısı" etiketine bakın ve bununla etiketlenecek birkaç fikir düşünün. Sonra her biri için sorun, bu doğru olabilir mi?
Sadece rastgele düşünceler listeleyin. Çünkü aslında bunlar rastgele olmayacaklar. Aklınıza ilk gelen fikirler en olabilecek fikirler olacak. Bunlar daha önce farkettiğiniz ama düşünmediğiniz fikirler.
1989'da bazı akıllı araştırmacılar hastaların göğüs filmlerini akciğer kanseri teşhisi amacıyla tarayan radyalogların göz hareketlerini incelediler. [3] Radyologların kanserli bölgeyi kaçırdıkları durumlarda bile gözlerinin sorunlu bölgede durduğunu gördüler. Beyinlerinin bir bölümü orada birşeylerin olduğunu farketmişti, ama bu durum bilinçli bir bilgiye dönüşmedi. Bence birçok ilginç ve aykırı fikir zaten kendiliğinden bilinçlerimizde oluşuyor. Eğer oto-sansür mekanizmamızı bir süreliğine kapatırsak, bunlar hemen su yüzüne çıkacaklar.
Uzay ve Zaman
Eğer geleceği görebilseydik hangi tabularımıza güleceklerini bilirdik. Geleceği göremeyiz, ama bunun kadar iyi bir şeyi yapabiliriz: Geçmişe bakmak. Yanlış fikirlerimizi bulmamızın bir yolu da geçmişte kabul edilemez bulunan ama şimdi doğruluğu su götürmez fikirlere bakmak.
Geçmiş ile gelecek arasındaki değişimler bazen gelişimi gösterir. Fizik gibi bir dalda geçmişten farklı düşünüyorsanız bunun nedeni sizin doğru olduğunuz ve geçmiştekilerin yanlış olduğudur. Ancak bu durum siz kesin bilimlerden uzaklaştığınızda hızlı bir şekilde değişir. Sosyal sorunlara geldiğinizde çoğu değişiklik sadece modadır. Örneğin reşitlik yaşı etek boyu gibi değişim gösterir.
Belki bizim geçmiş nesillerden daha akıllı ve bilge olduğumuzu düşünüyorsunuz. Ama ne kadar çok tarih okursanız bunun böyle olduğuna o kadar zor inanıyorsunuz. Geçmişteki insanlar da bizim gibilerdi. Kahraman da değil, barbar da. Fikirleri ne olursa olsun bu fikirler normal bir insanın inanacakları fikirlerdi.
Aykırı fikirleri bulmak için bir yol da bu. Şimdiki fikirlerimiz ile eski kültürlerin fikirlerinin farkını alın ve elinizdekine bir bakın [4]. Bazıları şimdiki standartlarımıza göre şok edici olabilir. Tamam ama doğru da olabilirler mi?
Aslında büyük farklılıkları bulmak için geçmişe bakmaya da gerek yok. Bizim zamanımızda farklı toplumların neyin uygun olup neyin uygun olmadığı konusunda çok farklı uygulamaları var. Bu yüzden kendi kültürümüzle başkalarının kültürleri arasındaki farka da bakabilirsiniz. (Bunun en iyi yolu da onları ziyaret etmek).
Karşıt tabular bulabilirsiniz. Bir kültürde x düşüncesi aykırı iken başkasında bunu düşünmemek olabilir. Ama bence aykırılık genel olarak bir tarafta oluyor. Bir kültürde x doğru olabilir, bir diğerinde bu şok edici olabilir. Benim hipotezime göre şok olan kültür daha büyük bir olasılıkla hatalıdır. [5]
Bence tabudan daha fazlası genel geçer, herkes tarafından kabul edilen tabular. Mesela cinayet. Ama zamanın veya bölgelerin büyük bir bölümünde zararsız kabul edilen ve bizde tabu olan bir şey büyük olasılıkla yanıldığımız bir şeydir.
Örnek olarak 1990'ların politik doğruculuğunda Harvard Üniversitesi personeline dağıttığı bir broşürde iş arkadaşları ve öğrencilerin giysilerine iltifat etmenin uygun olmadığını söylüyordu. Artık "güzel gömlek" yok. Sanırım bu tür bir kural dünyadaki çoğu kültürde yoktur. Kültürlerin büyük bir bölümünde, herhangi bir zamanda, bu türden iltifatlar kibar kabul edilmektedir büyük bir olasılıkla. Bu yüzden gelecekten 1992 yılının Cambridge, Massachusetts bölgesine gelen bir yolcunun bu tabuya dikkat etmesi gerekiyor.
Ukalalar
Öyle görünüyor ki gelecekte zaman makinesi icat edilirse Cambridge için özel bir kullanım kılavuzu yazılması gerekiyor. Burası zaten baştan beri garip bir yerdi, aynı konuşmada hem dil bilginizin hem de fikrinizin düzeltilebileceği bir yer. Bu da tabuları bulmak için bir yol daha sunuyor bize: Ukala insanları bulun ve kafalarının içindekine bakın.
Çocukların kafaları da tabularla dolu. Çocukların fikirlerinin temiz ve parıltılı olması bize doğal geliyor. Onlara verdiğimiz dünya resmi gelişmekte olan beyinlerine uygun olması için sadece basitleştirilmiş değil, aynı zamanda çocukların düşünmemesi gerekenleri çıkarmamızla temizlenmiş de. [6]
Bunu daha küçük bir modelde pis kelimelerde görebiliriz. Birçok arkadaşım çocuk sahibi oluyorlar ve "fuck", "shit" gibi kelimeleri bebeğin yanında kullanmamaya çalışıyorlar. Ama bu kelimeler yetişkinlerin sıkça kullandığı kelimeler. Bu yüzden ebeveynler çocuklara dil hakkında yanlış bir fikir veriyorlar. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü çocukların tüm dili kullanmasını istemiyorlar. Çocukların masum görünmesini istiyoruz. [7]
Ebeveynlerin çoğu, benzer bir şekilde çocuklarına yanlış bir dünya resmi verirler. En açık örneklerden biri Noel Babadır. Biz çocukların Noel Babaya inanmalarını şirin buluruz. Ben kendim bile çocukların noel babaya inanmalarını şirin buluyorum. Ama düşünüyorum da, bunu onların iyiliği için mi yoksa kendimiz için söylüyoruz?
Burada aslında bir fikri tutarak tartışmıyorum. Ebeveynlerin çocukların bilinçlerini şirin bebek giysileri ile biçimlendirmeleri kaçınılmaz. Ben kendim de böyle yapardım. Önemli olan ise şu, yaptıklarımız sonucunda iyi yetişmiş bir ergenin beyni yaklaşık olarak bizim tüm tabularımıza sahip, ve ham haliyle bulunuyorlar çünkü deneyim tarafından şekillendirilmemişler. İleride komik bulacağınız ne varsa, çocukların kafalarının içinde kesinlikle bulunuyor.
Mekanizma
Söyleyemeyeceğimiz şeyleri bulma konusunda bir metot daha aklıma geliyor: tabuların nasıl yaratıldığına bakmak. Ahlaki modalar nasıl oluşuyor, neden kabul ediliyor? Eğer bu mekanizmayı anlarsak bunun kendi zamanımızda nasıl çalıştığını görebiliriz.
Ahlaki moda giyim modasına benzer bir şekilde oluşturulmuyor. Giyim modası herkesin ünlü birisini taklit etmesi ile başlıyor. Geniş parmak aralıklı ayakkabıların 15. yüzyılın sonlarına doğru moda olması Fransa Kralı 8. Charles'ın bir ayağında 6 parmağının olması nedeni ile başladı. Gary isminin moda haline gelmesi ise Frank Cooper'ın Indiana eyaletindeki bir kasabanın ismini kendisi için kullanması ile başladı. Ahlaki moda ise daha çok kasıtlı bir şekilde yaratılıyor gibi. Bir şeyi söyleyemiyorsak, bunun nedeni bir topluluğun söylememizi istememesinden kaynaklanıyor.
Yasak, eğer topluluk endişeli ise daha güçlü olur. Galileo'nun ironisi Kopernik'in fikirlerini tekrarlaması sonucu başının derde girmesinde. Kopernik'in kendisi bunu yapmadı. Aslında Kopernik kilisenin savunucularındandı, bir kitabını Papa'ya adamıştı. Ama Galileo'nun zamanında kilise anti-reformcuların elindeydi ve geleneksel olmayan fikirler konusunda her zamankinden daha çok endişeliydi.
Tabu oluşturmak için topluluğun zayıflık ile güçlülüğün ortasında olması gerekir. Kendine güvenen bir grup kendini korumak için tabulara ihtiyaç duymaz. Amerikalılar veya İngilizler hakkında aşağılayıcı sözler uygunsuz kabul edilmez. Ancak bir topluluğun tabuyu uygulatacak kadar da güçlü olması beklenir. Koprofiller [ÇN3], an itibariyle, kendi çıkarlarının yaşam stiline dönüşmesinin sağlayacak sayıda veya enerjide değiller.
Öyle sanıyorum ki ahlaki tabuların en büyük kaynağı biri diğerinden çok az daha güçlü olan güç mücadelesi olacak. O durumda tabuyu uygulayacak kadar güçlü ama tabuya ihtiyaç duyacak kadar zayıf gruplar bulabilirsin.
Çoğu mücadele, gerçekte her ne ile alakalı olurlarsa olsunlar, fikir mücadelesi gibi gösterilecektir. İngiliz Reformu özünde güç ve refah mücadelesi idi, ama İngilizlerin Roma tarafından kötü yönde yönlendirilmemeleri amacıyla yapılıyor gösterildi. İnsanları bir fikir uğruna daha kolay savaştırabilirsin. Ve hangi taraf kazanırsa kazansın, sanki Tanrı kendi kararını zafer kazananı seçerek belirtmiş gibi, galip tarafın fikirleri de kazanmış sayılacak.
Genelde 2. Dünya Savaşını özgürlüğün totaliterciliğe zaferi gibi düşünürüz, ama Sovyetler Birliğinin de savaşın galiplerinden biri olduğunu unuturuz.
Mücadelelerin hiçbir zaman fikirlerle ilgili olmadığını söylemiyorum, tek söylediğim öyle olmasa bile fikirlerle ilgili göründükleri. Nasıl ki en son geçmiş moda, eskimiş moda ne kadar kötü ise, son kaybedenin prensipleri ve fikirleri de o kadar yanlış görünür. Temsili sanat Hitler ve Stalin tarafından onaylanmasını üzerinden daha yeni atıp toparlanabiliyor. [8]
Ahlaki moda giyim modasından farklı kaynaklardan beslense de kabul edilmeleri hemen hemen aynı oluyor. İlk kabul edenler hırs yüzünden kabul ederler, kendilerini beğenen insanlar sürüden ayrılırlar. Moda yavaş yavaş yerleşirken bu insanlara ikinci ve çok daha büyük bir grup katılır, bu insanlar hırs değil korku ile modaya katılırlar. [9] Bu ikinci gruptakiler sürüden ayrılmak için modaya katılmazlar, sürüden ayrılmamak ve farkedilmemek için modaya katılırlar.
Bu yüzden, eğer neler söyleyemediğimizi bilmek istiyorsanız, modanın işleyişine bakın ve onun neleri söyletmeyeceğini tahmin edin. Hangi topluluklar güçlü ama endişeli, hangi fikirleri bastırmak istiyorlar? Hangi fikirler yakında bitmiş bir mücadelede kaybeden tarafta oldular ve sönükleştiler? Eğer kendine güvenen bir kişi kendisini daha önceki modadan ayırt etmek isterse (örneğin velilerinin) öncekilerin hangi fikirlerini reddederdi? Sıradan fikirli insanlar neleri söylemekten korkarlar?
Bu metod söyleyemediğimiz her şeyi bulamaz. Ben bir mücadele sonucu ortaya çıkmayan birkaç tanesini düşünebiliyorum. Tabularımızdan çoğu geçmişimize derinden bağlı. Ama bu metod, önceki 4 tanesi ile birlikte düşünemeyeceğimiz pek çok fikri açığa çıkarabilir.
Neden
Bazılarımız sorabilir, neden bunu yapmak isteyelim ki? Neden pis, itibarsız fikirleri araştıralım? Neden kayaların altına bakalım?
Benim bunu yapma nedenim çocukken kayaların altına bakma nedenim ile aynı: sırf merak. Ve ben yasak olan şeyler konusunda özellikle meraklıyım. Kendim bir bakayım ve kararımı vereyim.
İkinci olarak, yanılmış olmayı sevmem. Eğer diğer dönemlerdeki gibi, inandığımız bazı şeyler ileride saçma gelecekse bunları şimdiden bilmek isterim ki onlara inanmayı bırakayım.
Üçüncü olarak, beynime iyi geldiği için bunu yaparım. İyi iş çıkarabilmek için her yere gidebilecek bir beyne ihtiyacınız vardır. Ve özellikle, gitmemesi gereken yerlere gitme alışkanlığı olan bir beyne ihtiyacınız olur.
Harika işler başkaları tarafından üzerinde fazla durulmayan fikirlerden ortaya çıkar, ve hiçbir fikrin üzerinde de düşünülmeyenler kadar az durulmamıştır. Örneğin doğal seçilim. Çok basit bir fikir. Neden daha önce başkaları bunu düşünmemişti? Bu aslında çok basit. Darwin kendi teorisinin yol açabileceği sonuçlar üzerinde fazla durmadı. O, zamanını biyoloji üzerine düşünerek harcamak istiyordu, kendisini ateist olarak suçlayan insanlarla tartışmayı değil.
Bilimlerde özellikle, varsayımları sorgulayabilmek büyük bir avantajdır. Bilim adamlarının, en azından iyi bilim adamlarının çalışma şekli sıradan bilginin çalışmadığı yerleri bulmak, sonra aralığı daha da açarak altındaki nedeni bulmak şeklindedir. Yeni teorilerin kaynağı budur.
Diğer bir deyişle, iyi bir bilim adamı sadece geleneksel bilgiyi göz ardı etmez, bilinçli bir çaba ile onun çalışmadığı yerleri bulmaya çalışır. Bilim adamları bela ararlar. Bu tüm öğrencilerin çalışma şekli olmalıdır ama bilim adamları kayaların altına bakmaya daha fazla isteklidirler. [10]
Neden? Bunun bir nedeni bilim adamlarının daha akıllı oldukları olabilir. Örneğin pek çok fizikçi Fransız edebiyatında doktora yapabilir ama çok az Fransız edebiyatı profesörü fizikte doktora yapabilir. Başka bir neden bilimlerde neyin doğru ve neyin yanlış olduğunun çok daha basit olması olabilir, ve bu bilim adamlarını daha cesur yapıyor olabilir. (ya da şöyle söylenebilir, bilimlerde teorilerin doğruluğu veya yanlışlığı daha açık olduğu için bilim adamı olarak işe girmen için zeki olman gerekir, sadece iyi bir politikacı değil).
Neden her ne olursa olsun, zeka ile şok edici fikirleri düşünme arasında bir bağlantı olduğu açık. Bunun nedeni sadece akıllı insanların geleneksel düşünüş biçiminde açıklar bulmaya çalışmaları değil. Bence asıl neden gelenekselin onları daha az etkilemesi. Bunu onların giyiniş tarzında bile bulabilirsiniz.
Aykırılık sadece bilimlerde işe yarar değildir. Rekabetin olduğu herhangi bir alanda başkalarının göremediğini görüp iyi kazanabilirsiniz. Ve büyük bir olasılıkla her alanda bazılarının cesaret edip söyleyebildiği birkaç aykırı fikir vardır. ABD otomotiv sanayisinde düşen piyasa payları konusunda birçok fikir dolaşmakta. Ancak sebep o kadar basit ki dışarıdan herhangi birisi bir saniyede size bunu açıklayabilir: kötü araba yapıyorlar. Ve uzun zamandır ABD araba markaları onlara rağmen alabileceğiniz birşey olmuştur, onlar yüzünden değil. Cadillac, arabaların en iyisi olmayı [ÇN4] 1970'lerde bıraktı. Sanırım hiç kimse bunu demeye cesaret edemiyor. [11] Eğer deselerdi şirketler bu sorunu çözmeye çalışırlardı.
İnsanın kendisini düşünülmeyen fikirleri düşünmeye alıştırmasının fikirlerin kendisi haricinde de avantajları var. Bu, ısınmaya benzer. Eğer koşudan önce ısınırsanız vücudunuzu koşuda karşı karşıya kalacağı durumlardan çok daha fazlasına maruz bırakırsınız. Eğer sınırların dışında, insanların düşünmedikleri fikirleri düşünürseniz, sınırların hemen dışındaki insanların yenilikçilik dediği yere gitmeniz de kolaylaşır.
Pensieri Stretti
Eğer söyleyemeyeceğiniz birşeyler bulursanız ne yapmalısınız? Benim önerim, söylemeyin. Ya da en azından bir savaşa hazır olun.
Diyelim ki gelecekte sarı rengi yasaklama hareketi var. Herhangi bir şeyi sarıya boyama önerisi veya birinin bu rengi sevdiği düşüncesi heman "sarıcı" diye suçlanıyor. Diyelim ki siz sarı rengin herhangi bir kötülüğünün olmadığını farkettiniz. Eğer gidip de bunu etrafta söylerseniz siz kendiniz sarıcı olarak suçlanmış olacaksınız ve anti-sarıcılarla bir sürü tartışma içine gireceksiniz. Eğer amacınız sarıya hak ettiği saygıyı iade etmek ise bu, yapmak istediğiniz şey olabilir. Ama daha çok başka sorunlarla ilgileniyorsanız o zaman "sarıcı" olarak etiketlenmeniz sizi rahatsız edecektir. Salaklarla tartışırsanız kendiniz de onlardan biri olursunuz.
En önemli şey istediğini düşünebilmektir, istediğini söylemek değil. Ve her düşündüğünüzü söylemek zorunda hissediyorsanız o zaman farklı fikirleri düşünemeyebilirsiniz. En iyi strateji bence tam tersini izlemek. Kendi fikirleriniz ve hareketleriniz arasında kesin bir çizgi çizin. Kafanızın içinde her şey serbest. Kendi kafamda ben en saçma fikirleri bile düşünürüm. Ama gizli bir örgüte üye gibi, binanın içinde ne olduğu dışarı çıkmaz. Dövüş kulününün ilk kuralı, dövüş kulübü hakkında konuşmazsınız.
Milton 1630'larda İtalya'yı ziyarete gideceğinde, o zamanlar Venedik elçisi Sir Henry Wootton ona şu tavsiyede bulundu "i pensieri stretti & il viso sciolto". Kapalı düşünceler ve açık yüz. Herkese gülümse ama onlara ne düşündüğünü söyleme. Bu bilge bir tavsiye idi. Milton tartışmacı birisiydi ve engizisyon o zamanlar katıydı. Ama Milton'un durumu ile bizim durumumuz arasındaki tek fark sertlik farkı. Her dönemin aykırılıkları vardır, ama onlar yüzünden hapse girmeseniz de sizin dikkatinizi o kadar dağıtacaklardır ki bu sizin iş yapamamanıza neden olacaktır.
Sessiz durmanın korkakça göründüğünü kabul ediyorum. Scientoloji tarikatının kendilerini eleştirenlere yaptıklarını [12] veya İsrail taraftarlarının İsrail'in insan hakları ihlallerini eleştirenlere karşı topladıkları dosyaları [14] veya DMCA yasasını ihlal ettikleri için dava açılan insanlar hakkında yazılanları [14] okuduğumda içimden bir parça savaşmak istiyor. Sorun şu ki söyleyemeyeceğiniz çok şeyler var. Tüm bunları söylerseniz asıl yapmanız gereken iş için zamanınız kalmaz. Noam Chomsky'ye dönüşmek zorunda kalırsınız. [15]
Kendi düşüncelerinizi gizli tutmanın kötü tarafı tartışmanın avantajlarını yitirmeniz. Bir fikir hakkında konuşmak yeni fikirler doğurur. Bu yüzden en iyi plan, eğer yapabilirseniz, birkaç tane rahatça konuşabileceğiniz güvenilir arkadaşlar bulmanız. Bu sadece fikirleri geliştirmek için değil, aynı zamanda arkadaş seçmek için de iyi bir yöntem. Aykırı şeyler söylediğinizde üzerinize atlamayacak kişiler aynı zamanda tanımanıza değer kişilerdir.
Viso Sciolto?
Viso sciolto'ye pensieri stretti kadar ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. Belki de en iyi strateji, o sırada kabul etmediğiniz bağnazlık ne ise ona katılmadığınızı söylemeniz ama neye katılmadığınızı çok açık belirtmemeniz. Bağnazlar sizi tartışmaya sokmak isteyeceklerdir, ama onlara cevap vermeniz gerekmez. Eğer kendilerinden beklenen bir şekilde "bizimle misin yoksa bize karşı mısın" gibi bir soruyla karşılaşırsanız her zaman "iki taraftan da değilim" diyebilirsiniz.
Daha da iyisi "kararımı vermedim" demek. Bir grup kendisini bu pozisyona çekmeye çalıştığında Larry Summers da böyle yapmıştı. Daha sonra kendisini açıklarken şöyle demişti: "Litmus testleri yapmıyorum". [16] Çoğu insanın kızdığı sorunlar aslında oldukça karmaşıktır. Cevabı hızlı ve basit değildir.
Eğer anti-sarıcılar azdılarsa ve siz de savaşmak istiyorsanız bunu sarıcı olarak suçlanmadan da yapabilirsiniz. Eski ordulardaki hafif zırhlı askerler gibi karşı ordunun ana savaşçıları ile direk temastan kaçının. Onları uzaktan oklarla rahatsız etmek daha iyi bir taktik olacaktır.
Bunu yapmanın bir yolu tartışmayı bir seviye üste taşımaktır. Örneğin sansüre karşı genel bir şekilde tartışarak sansürlenmek istenen herhangi bir film veya kitaptaki aykırılıkla suçlanmaktan kurtulursunuz. Etiketlere meta-etiketlerle saldırabilirsiniz. Meta-etiketler, etiketleri kullanarak tartışmanın önlenmesi uygulamasına gönderme yapan etiketlere denir. Örneğin "politik doğruculuk" teriminin yaygınlaşması politik doğruculuğun sonunun başlangıcı anlamına geldi çünkü bu terimin susturmaya çalıştığı herhangi bir aykırılıkla suçlanmadan bu fenomenin tamamına karşı bir saldırıya izin vermiş oldu.
Bir başka karşı saldırı şekli benzetmelerdir. Arthur Miller, Amerika Karşıtı Hareketler Komitesi'ni, Salem cadı avı davalarını konu alan "The Crucible" adlı oyunu yazarak engelledi. O komiteye direk saldırmamıştı, dolayısıyla onlara cevap verilecek birisi bırakmadı. AKHK ne yapabilirdi ki, Salem cadı avı davalarını savunmak mı? Ve Miller'ın benzetmesi o kadar tuttu ki bugün bile komitenin yaptıkları "cadı avı" olarak anılıyor.
En iyisi ise, mizah. Bağnazların, neye karşı bağnaz olurlarsa olsunlar, mizah anlayışları yoktur. Şakalara karşı nazik bir şekilde cevap veremezler. Mizaha karşı rahat değillerdir. Kraliçe Viktorya zamanlarının tutuculuğu örneğin tamamen şaka olarak davranılarak yenilgiye uğratıldı. Arthur Miller şöyle yazmıştı: "The Crucible'ı yazdığıma mutluyum ama keşke mizah yazacak tavırda olsaydım, durum bunu hakediyordu". [17]
Her zaman sorgulayıcı olun
Hollandalı bir arkadaşım Hollanda'yı hoşgörülü ülke örneği olarak vermem gerektiğini söyler. Uzun zamandır açık fikirli olma geleneklerinin olduğu doğru. Alçakta yer alan ülkeler yüzyıllarca söyleyemediklerinizi söyleyebileceğiniz yerler oldular ve bu durum bölgeyi eğitim ve sanayi merkezi haline getirdi (bu iki durum insanların farkettiğinden de uzun bir süredir birbirlerine bağlı). Descartes, Fransızlar tarafından sahiplenilse de çalışmalarının büyük bir bölümünü Hollanda'da yaptı.
Yine de düşünüyorum, Hollanda'lılar hayatlarını kurallar ve düzenlemelere batmış bir şekilde yaşıyorlar. Orada yapamadığınız birçok şey var, gerçekten diyemediğiniz hiçbir şey yok mu?
Açık fikirli olmaya önem vermek bunun için bir garanti değil kesinlikle. Kimler kendilerinin açık fikirli olmadığını düşünmez ki? Varoşlardan gelen birisi bile düşündüğümüzde açık fikirli olduğunu söyleyecektir. Bu ona öğretilmedi mi? Herhangi birisine sorun, aynı şeyleri söyleyeceklerdir, onlar oldukça açık fikirlidirler ama gerçekten yanlış olan şeylere karşı çizgiyi çizerler. (Bazı kabileler "yanlış" kelimesini yargı içerdiği için kullanmayabilirler ve onun yerine daha tarafsız gibi görünen "olumsuz" veya "yıkıcı" gibi kelimeler kullanırlar).
İnsanlar örneğin matematikte kötü olduklarında bunu bilirler, çünkü testlerde yanlış cevapları işaretlerler. Ama insanlar açık fikirli olmakta kötü olduklarında bunu bilemezler. Aslında tam tersini düşünürler. Giyim modasının doğası gereği görünmez olduğunu söylediğimizi hatırlayın, yoksa çalışmazdı. Moda ona uygun davranan için moda gibi görünmez. Sadece yapılması gereken doğrularmış gibi görünür. Sadece uzaktan bakarak insanların yapılması gereken doğru hareket hakkındaki fikir salınımlarını görürüz ve bunu moda olarak tanımlarız.
Zaman bu uzaklığı bize ücretsiz olarak sunuyor. Gerçekten yeni moda eski modayı kolaylıkla görmemizi sağlıyor, çünkü eskisi yenisi ile karşılaştırıldığında çok komik geliyor. Sarkaç salınırken iki ucu arası çok uzakmış gibi görünüyor.
Kendi zamanımızdaki modayı görmek ise kendi açımızdan çaba sarfetmemizi gerektirir. Eğer zaman size uzaklık vermiyorsa bu uzaklığı sizin kendiniz yaratmanız gerekir. Topluluğun bir üyesi olmaktansa kendinizi ondan uzaklaştırabileceğiniz kadar uzaklaştırın ve onları izleyin. Özellikle bir fikrin bastırılmasına dikkat edin. Çocuklar ve çalışanlar için filtreler pornografi, şiddet ve nefret yazılarını çoğunlukla filtreler. Ama neler pornografi veya şiddet sayılabilir? Ve "nefret yazısı" tam olarak nedir? Bunlar 1984'den çıkarılmış sözlere benziyorlar.
Bunun gibi etiketler en büyük ipuçlarıdır. Eğer bir söz yanlışsa bununla ilgili söyleyebileceğin en kötü şey budur. Yanlış değilse bastırılmamalıdır da. Bu yüzden bir fikrin x-ci veya y-ci olarak (x ve y yerine şimdiki değerleri koyun) suçlandığını gördüğünüzde, 1630'da veya 2030 yılında olması farketmez, bunu bir şeylerin yanlış gittiğinin ipucu olarak kabul edin. Etiketlerin kullanıldığını gördüğünüzde "niye" diye sorun.
Özellikle, eğer kendiniz bunları kullanıyorsanız. Uzaktan izlenilmesi gereken sadece topluluklar değildir, kendi fikirlerinizi de uzaktan izleyebilmelisiniz. Bu radikal bir fikir değil aslında, çocuklar ile yetişkinler arasındaki temel farklardan biri. Bir çocuk yorgun olduğundan dolayı sinirli ise neler olduğunu anlamaz. Bir yetişkin ise kendini bu durumdan "boşver, sadece biraz yoruldum" diyerek uzaklaştırabilir. Birinin kendisinin ahlaki modasını izleyip etkilerini azaltmaması için herhangi bir neden göremiyorum.
Daha açık düşünebilmek için bu fazladan adımı atmalısınız. Ama bu daha zordur, çünkü sosyal normlara karşı savaşırsınız, sosyal normlarla birlikte değil. Herkes sizi kendi kötü tavırlarınıza hakim olmanız konusunda teşvik eder. Çok azı toplumun kötü tavırlarına da engel olma konumuna erişebilmeniz için sizi teşvik eder.
Suyun içindeyken nasıl dalgaları görebilirsiniz ki? Her zaman sorgulayıcı olun. Tek savunma budur. Neleri diyemiyorsunuz? Ve neden?
Çevirenin Notları:
ÇN1: Fikirleri bastırmak için kullanılan eski dönem kelimelerin Osmanlılarda da kullanıldığını düşünüyorum. Ancak yakın dönemde (özellikle soğuk savaş dönemlerinde) kullanılan kelimeler orijinal halleriyle Türkiye'ye pek uymuyordu. Yine de orijinal metine dokunmadım, Türkçe'ye tam uygun hale çevirmem gerekirse, bu kelimeler yerine "hain", "dönek", "liboş", "komunist", "satılmış" gibi kelimeleri kullanırdım. Bunun dışında önemli bir başka nokta ise, Paul Graham'ın ABD'sinde insanların fikirleri etiketlemesi, Türkiye'de ise fikirleri seslendirenlerin direk olarak etiketlenmeleri.
ÇN2: Birinci notumda fikir bastırmak için Türkçe'de kullanılan kelimelerin hepsinin anlamını kaybettiğini söylemek güç. Fikirleri tartışmak yerine halen futbol holiganlığına benzer bir şekilde sloganlar atılıyor ve fikirler bastırılıyor. Bu kelimelerin Türkiye'de de anlamını kaybedeceği günleri bekliyorum.
ÇN3: Koprofili hakkında, bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Coprophilia
CN4: Yazar burada "Cadillac arabaların Cadillac'ı olmayı 1970'lerde bıraktı" diyerek markanın ve kalitenin eskiden bir deyim haline geldiğine gönderme yapıyor. Burada daha iyi anlaşılması için "arabaların Cadillac'ı" deyimini kullanmadım.
ÇN5: Paul Graham'ın kitabındaki makale ile kendi ağ sayfasına yerleştirdiği makale arasında küçük farklar var. Ben ağ sayfasındaki makaleyi temel aldım, ve yine ağ sayfasında yazı için [numaralarla] belirtilen kaynak olmadığı için (kitapta var) bunları çeviriye eklemiyorum.
ÇN6: Profesyonel bir çevirmen değilim, dolayısıyla çevirimde hatalar olabilir. Herhangi bir hata görürseniz, yazım hatası olsa bile aşağıya yorum olarak eklerseniz en kısa zamanda düzeltirim. Teşekkürler.
Söyleyemedikleriniz