(ilk 2 resim Helsingor, 3. Helsingborg, 4 Malmö, 5'ten 16'ya Kopenhag, 17 Amsterdam, 18 ve 19 Brüksel, 20 ve 21 Paris, 22'den 24'e Köln, ve sonuncusu Hamburg.)

Bu duyguyu çok seviyorum. Bilmediğin bir şehrin sokaklarında amaçsızca dolaşmak. Yanlış yapmanın imkanı yok, çünkü her yol doğru, veya yanlış bir yol yok. Sokakları gözlemlemek, gelip geçenleri göz ucuyla süzmek; omuz hizanızı geçip gidene kadar. Farklılıkları farketmek, bildiklerinle karşılaştırmak veya çok eski bir anıyı hatırlamak. Hiçbir şeyin alışıldık olmaması, her gün yeni birşeyleri keşfetmek; bir anlamda çocuklaşmak aslında. Musluğu nasıl açacağını çözmeye çalışmak mesela; veya bisiklet yolunun hangisi olduğunu. Okuma yazmayı daha öğrenmemiş olmak mesela, bilmediğin kelimeler havadayken. Türkiye'de havayı pek takmazken burada her gün hava durumuna göz atmak. Ara sıra evi özleyip Türk restoranına gitmek, evi arayıp annenin sesini dinlemek. Dövüş Klübü'ndeki "tek kullanımlık arkadaşlar"a benzer "rastgele arkadaşlıklar" kurmak. Sırf Türk olduğundan dolayı bir arkadaşını sevmek. "Buraya şimdi yerleşmek zor da, burada doğmak nasıl olurdu acaba" diye düşünmek. Yabancı arkadaşlarından huy kapmak. Veya İtalyanların o heyecanlı konuşmalarını çok sevip onlar konuşsa ben kahkahalar atsam demek. Kesin birşeyleri paylaşmış olduğun memleketlilerinin bunca sene burada kaldıktan sonra ne düşünüyor olduklarını hep merak etmek. Aslında yabancı olmaktan garip bir haz almak, yabancı bir ülkede kendi memleketini özlemek, bundan şaşırtıcı bir haz almak.