Haziran sonu ile temmuz basinda Kibris'taydim. Kibris konusunda yazmak benim icin kolay bir is degil. Biraz da bu yuzden sanirim elimde bir suru fotograf bulunmasina ragmen yayinlamak icin beklemem. Insan, hayatinin belirli bir kismini gecirdigi bir yer hakkinda dusunurken her zaman boyle mi ikilemde olur bilmiyorum. Guzel anilar yaninda kizdigim o kadar cok sey var ki...

Kucukken bizim evin onunde badem agaci vardi. Onun ustune biriken agustos bocekleri ile ugrasmak (bizim oralarda agustos bocegine zirziro derler) veya hemen yan komsumuz amcamlarin arka avlularinda kosturmak cocuklugumun buyuk ugrasilarindandi. Simdi, o kadar sene sonra, etrafinda kosturup durdugumuz avluyu ve ortasinda yer alan zeytin agacini gorunce oldukca sasirdim. Hayalimdekinden o kadar kucuktu ki... Oysa eskiden o kucuk avluda saatlerce kosturabilirdim. Insanin buyukluk olcusu de zamanla degisiyor demek ki.


Avlunun bir kenarinda yer alan lavabo artik yok (cok net hatirliyorum cunku amcam kuzenle beni ustune cikarmis ve fotografimizi cekmisti). Ve on bahcedeki yasemin de sokulmus. Su musluktan artik tuzlu akmaya baslayinca zaten dayanamamislar diyor yengem; kuruyan cicegi sokmekten baska careleri kalmamis. Daha bir suru degisiklik var tabi. Ornegin yolun karsisindaki uzun okaliptus agaclari bina yapmak icin kesilmis, keza papatya tarlasi da artik yok.

Gittigim gezdigim yerlerde farkettigim ortak bir nokta yerel insanlarin cevrelerindeki guzel mekanlari yadsimasi, onlara alisip dikkate almamasi oldu. Bunun en guzel ornegini Paris'te yasamistim. Paris'i gezerken orada dogup buyumus ve orada ogretmenlik yapan bir Turk arkadasin evinde kalmistik. Sohbet sirasinda adamin hic Eyfel'e cikmadigini ogrenince cok sasirmistim. Yani, sehrin hemen hemen her tarafindan gorunen bir muhendislik harikasini bir insan nasil da merak etmez, gidip ziyaret etmezdi?

Benim Kibris gezim de bu duruma ornek oldu. Senelerce kalip defalarca ziyarette bulundugum Kibris'ta gorunen o ki pek bir yer gezmemistim. On kusur sene sonraki ilk ziyaretimde ise gezmedik yer birakmadim. Fotograf makinemi yanima almadigim icin cep telefonumu (Nexus One) kullandim, dusuk cozunurlukler bu yuzden, kusura bakmayin.

Gidis

Oncelikle Kibris'a nasil gideceksiniz? Tabii ki ucakla demeyin, benim gidislerimin cogu Mersin'den gemiyle oldu. Mersin limanindan Magosa'ya, Tasucu limanindan ise Girne'ye gemi bulmak mumkun. Yalniz gemiyle gidecekseniz deniz otobusunu tercih edin, feribot eger araciniz varsa mecburi tercihiniz olacak ama normalde tam bir iskence. Feribotla yolculuk uzun suruyor (deniz otobusu ile 2-3 saat iken feribotla 8-9 saat) ve hic rahat degil acikcasi.


Ucak secenegini herkes biliyordur sanirim. Kibris'a ucan bircok havayolu var ve fiyatlari da genellikle uygun.

Lefkosa

Lefkosa, Kibris'in bolunmus baskenti. Sehir ortasindan ikiye ayrilmis durumda ve kuzey bolumu Turklerin elindeyken guney Rumlara birakilmis. Lefkosa'da gezilecek cok yer var, ozellikle surlarla cevrili olan eski sehir cok guzel mimariye ve tarihe sahip. Lefkosa'yi daha iyi tanimanin en iyi yolu, kultur bakanliginin ucretsiz turlarindan birine katilmak. Turlar sehirdeki turizm danisma ofisinden basliyor. Bu ofis ise surlarin Girne kapisinda bulunuyor.

Tur boyunca Lefkosa'nin tarihi yapilarini daha iyi taniyacaksiniz. Benim katildigim turu gerceklestiren Kibris Turk Rehberler Birligi Genel Sekreteri Selin Feza Akca gercekten cok bilgiliydi ve gezi cok zevkli gecti. Ozellikle Selimiye Camii'nin Gotik mimarisi bana Paris'teki Notre Dame'i hatirlatti. Suricindeki pek cogu 1900 baslarindan kalma evler ise cok guzeller.

Sehrin ana meydani

Sehrin merkezindeki Saray Otelden teras icin bilet alip (5 TL, bir icecek ucretsiz, portakal suyu almayin! cok kotu) sehri yukaridan seyretmek guzel bir secenek. Yukaridan Rum tarafi neresiydi diye merak ederseniz yeni binalarin bulundugu taraf oldugu aklinizda bulunsun (!).

Suricini rastgele dolasin, bircok cevher bulacaginiza eminim.


St. Hilarion

St. Hilarion, adada bulunan ve daga yapilan (hani limana degil de) bircok kaleden biri (digerleri Bufavento ve Kantara Kaleleri). Dag basinda oldugu icin sanirim cok iyi korunmus bir kale ve cok guzel Girne manzarasi ve dogasi var.


Eger St. Hilarion veya Bufavento'ya cikacaksaniz yaniniza fazladan t-shirt (terleyince degistirmek icin) ve ayak bileginizi kavrayan bir ayakkabi alin derim (bileginiz burkulmasin diye).


Girne

St. Hilarion'da yorulduktan sonra yukaridan manzarasini seyrettiginiz Girne'ye dogru yola koyulabilirsiniz. Girne tam bir turist sehri; limani, kafeleri ve casinolariyla.


Limandaki cok iyi korunmus kalenin icinde muze de var ve oldukca eski bir gemi batigi sergilenen eserler arasinda.


Girne'de Ingiliz doneminden kalma bir posta kutusu (Arkadaki Grand Cafe ve Restorant'i yemek veya cay/kahve icin oneririm.
Magosa ve Girne'de subeleri bulunan Ezic de cok guzel yemekler yiyebileceginiz bir yer. Lefkosa'da benim Ankara'da cok sevdigim Sushico'nun bir subesi var, ancak oradan hic yemedim).


Ingiliz doneminin bir diger mirasi da okaliptus agaclari. Soylendigine gore Ingilizler Kibris'ta cokca bulunan batakliklari kurutmak ve sitma gibi hastaliklari onlemek icin bir baska somurgeleri Avustralya'dan bol miktarda okaliptus agaci getirip dikmisler. Yerlilerin efkalito dedigi bu agaclar cok miktarda su cektikleri icin batakliklarin kurumasinda onemli rol oynamislar. Efkalito ayni zamanda solunum yollari hastaliklari icin faydali bir bitki, annem kucukken bunlarin yapraklarini kaynatir ve buharini solumamizi saglardi.

Bella Pais

Ismi Fransizca "Abbey de la Paix"den gelen Huzur Manastiri cok guzel mimariye sahip bir yapi.


St. Hilarion gibi burasi da yuksekte ve guzel bir manzarasi var. Eger sansliysaniz Bella Pais'te duzenlenen konserlerden birini izleyebilirsiniz, zira yazin burada senlikler yapiliyor.


Manastirin bulundugu mahalle de bence cok sirindi, cok guzel mimariye sahip evler vardi. Ve her zaman hosuma giden dar sokaklar da. Dar sokaklara araclar giremiyor ve insanlar birbirlerine daha yakin olabiliyorlar bence. Ozgurce yuruyebiliyorsun, arabalara dikkat etmen gerekmeden. Asagidaki fotograf bir cicekcide cekilmedi, bir evin bahcesindeydi tum bu cicekler.


Meyveleri bilerek renkli birakmis, etrafini siyah-beyaz yapmisim gibi. Ama ben islem yapmadim, fotograf dogal olarak boyle cikti.


vs.

Bunlardan baska Magosa'yi da gezmenizi tavsiye ederim. Surici Lefkosa'dakine benziyor ve eski sehirdeki baska bir gotik katedral, Lala Mustafa Pasa Camii yine cok guzel.


Eger Kibris'a gelirseniz bir sekilde arac edinmeniz gerekiyor (kiralik veya yakininizdan) cunku toplu tasima teknolojisi (!) adaya ugramis degil.


Mesarya Ovasini Lefkosa-Magosa otoyolunda giderseniz (itimat'ta hep uyudum bu yolda ben) kesin goreceksiniz. Mesarya Rumca "iki dag arasi" demek ve ada icin buyukce bir duzluk. Ben gittigimde saman balyalari vardi her tarafta.


Magosa Maras bolgesi yakinlarindaki Palm Beach'te balik tuttuk (pek tutamadik aslinda ama :)). Giderseniz buralari da gezin ve kapali bolgede 1974 harekatindan beri ayni yerde duran vinci gorun bence.

Benden bu kadar. Kibris kucuk bir ada ama gezilecek cok yer var. Keyifli geziler!