Genelde günlük formatında pek yazı yazmam ama bu seferlik değişiklik yapacağım. İnsanların başından geçenler pek ilginizi çekmiyorsa bu seferki yazıyı pas geçin :)

Dün akşam 7'den bugün öğleye kadar baya birşeyler oldu. Dün akşama doğru biraz yürüyüş yapmak istedim ve yaz sezonunu da açtığımdan sandaletlerimi, tişörtümü giyip yurttan mavi bilgisayara kadar yürüyüş yaptım. Toplamda bir buçuk saate yakın zaman aldığı için akşamki müzikale yetişmek için hızlı davranmam gerekti. Tek gittiğim için yer sorunu çekmeyeceğimi düşünerekten zamanı pek önemsemedim, kapı açıldıktan bir süre sonra içeri girebildim. Tek olunca arada kalmış iyi koltuklara oturabiliyorsunuz. Tesadüf sonucu lisanstan tanıdığım Sibel'i gördüm (daha doğrusu ilk o beni gördü) ve VİP bölümü olan ön koltuklar boş olduğu için sahnenin oldukça yakınında olan koltuklara taşındık. Müzikal yine çok güzeldi, sergileyen "The Company" ODTÜ öğrencilerinden kurulmuş bir topluluk. Geçen sene sundukları "Wicked" gibi bu seneki "Into the Woods" da çok güzeldi. İzlerken acaba bu topluluğa katılmak için çok mu geç kaldım diye içimden geçirmedim değil, ve sanırım bazı şarkılarda fena iş de çıkarmazdım hani :) Çıkışta Sunshine'da çay içtik, sohbet ettik ve ayrıldık.

Müzikalden bir kare. Biliyorum çok iyi çıkmadı.

O gece için eski oda arkadaşlarına söz vermiştim, beş katlılarda buluşup sabaha kadar oyun oynayacaktık, eski günler gibi. Evde 6 tane bilgisayar olduğu için ve biz de 5 kişi olduğumuz için bilgisayar sorunu yoktu ama bağlanma konusunda baya bir sorun yaşadık. Vista ve XP'deki oyunlar birbirine bağlanmak istemediler pek. Planda Age of Empires (tabii ki 2), Half Life ve Counter Strike oynayacaktık. Ben 2 senedir oyun oynamadığım için Age of Empires'da beni böyle süs elemanı olarak kullandılar :) zaten oynadığım iki oyunda da bana kimse saldırmadı. En kötü gelişen kişi olunca pek takmadılar. Takımdaki güçlülerden biri diğerini yenip o da oyundan çekilince ben de mecburen çekiliyordum, İlk Cihan Harbindeki Osmanlılar gibi yenik sayılıyordum işte, Almanlar yenilince. Daha sonra Half Life sonra da Counter Strike oynadık. Acıktık, buz dolabını yağmaladık, saatlerce sohbet ettik. Eski odadan bir kişi eksikti, onunla telefonda görüştük (şimdi arçelik'te, bizim gibi master yapmiyor odtü'de). Sabaha doğru tek tek fire vermeye başladık, insanlar yataklarına çekilmeye başladılar. Saat 6'ya geliyordu ama ben uyumak istemedim, çünkü 8'de buz pateni kursuna gitmem gerekiyordu. İnternet üzerinden biraz daha CS oynayıp bir not bırakarak yurda doğru yola çıktım. Serhat'ın poğaçalarını neredeyse bitirdiğim için teşekkür etmem gerekiyordu, ve sinsice ayrılışımı açıklamam.

Yurda gelirken havanın süper olduğunu farkettim. Çok temiz ve serindi. O an içimden koşmak isteği geldi. Genelde akşamları koşarım, yorgunluk sonraya kalsın diye ama bu sefer değişiklik yapmak istedim. Stadda 10 tur attıktan sonra 4 km yeter deyip geri geldim. Duşumu alıp kahvaltımı yaptığımda saat 8 gibiydi, ben de otobüse atlayıp buz pateni sahasına gittim. Giderken de ayaklarımın hafif ağrıdığını, paten yaparken yine terleyip duş almam gerekeceğini düşünüyordum ki yanılmışım. Saha kapalıydı. Gelenlerle biraz geyik yapıp Olduz'la Bahçeli turu attıktan sonra yurduma geri döndüm. Saat neredeyse 11 olmuştu. Alarmı bir saat sonraya kurup KKM'ye gidecektim. İlk seferde saati kapatıp tekrar yattım ama yarım saat sonra tekrar kalktım ve Ticari Teknolojiler Kongresi denen çok kötü düzenlenmiş organizasyona katılmayı denedim. Dünkü ilk gününde ilan edilen konuşmacıların hiçbiri yoktu neredeyse, hep daha alt düzeyden insanlar gelmişti. Bugün de oturum saatleri kaymış gibiydi, benim istediğim konuşmalar ortalıkta yoktu, ben de yurduma geri döndüm ve söz verdiğim gibi buz pateni sahasının resimlerini yükledim. Sonra bu son iki yazıyı yazdım diyebilirim. Bir de son olay, bizim Japon oda arkadaşı BİM'den ucuza (1.5 ytl'ye) hindistan cevizi almış, sevinip gelirdi. Daha önce hiç yememiş sanırım, ve söylediğine göre Japonya'da çok pahalı imiş. Kesmeye çalıştık ama mutfaktaki en keskin bıçağa bile bana mısın demiyordu. Koe de aldı hindistan cevizini duvara vurdu ve ceviz kırıldı. Ama ceviz çürük çıktı :) içi küflüydü. "Ucuz etin yahnisi" deyimini öğretmiş oldum ben de arkadaşa.

Belki şimdi biraz daha uyurum :)