[ Bu uzun yazıyı gerçekten okumak istiyor musun :) İstersen yan taraftan fotoğraflar etiketine tıkla ]

Bir süredir günlük yazılarını aksatmaya başladım. Nedenlerim var, buradan durumumu açıklayayım dedim. Efenim, 3 senedir işkence halini alan yüksek lisans olayını bitirdim (çapkın değilim, yüksek mühendisim!), odtü'den taşındım (sonunda!) ve bir işe girdim (bu da biraz karambole oldu).

En son nerede kalmıştık? A evet, temmuz sonuna doğru Ankara'ya diplomayı alıp eve dönmek için geldim. Diploma işleri baya uzun sürmeye başladı, yaz olduğu için herkes tatilde olunca imzaları toplamak mümkün olmadı ve benim param tükenmeye başladı. Bunun üzerine bir işe başvurdum ve birkaç gün sonra başladım :) Durum böyle olunca evlerinde kaldığım arkadaşlardan ayrıldım ve bir eve çıktım.

Yeni başladığım şirket küçük bir startup (meali: girişim şirketi), ismi Interlogy. Belki JotForm isimli ürünlerini kullanmışsınızdır eğer kendi web sitenize form eklemek istemişseniz. Şimdilerde JotForm'un 3. sürümünü geliştiriyoruz, şirketteki kod adı Optimus Prime :) Yani zamamınım büyük bölümü artık odtü'de değil Hacettepe Üniversitesinde geçiyor. Çalışma ortamı harika, zeki arkadaşları var ve ofiste çıplak ayaklarla dolaşabiliyorum :) Türkiye'den tek başvurduğum yer burasıydı ve burada çalışmaktan mutluyum. Aselsan, Havelsan gibi yerleri direk torpil olayından dolayı eledim, devlet dairelerine ise hem torpilden hem de üstünün büyük olasılıkla senden daha salak olacağını düşündüğümden dolayı başvurmadım. Aselsan'da torpil döndüğünü nereden biliyorsun diye sorarsanız (aslında sektördeki herkes biliyor da, siz bu sektörde değilseniz) kendim de torpil yaptırıp staj ayarlamıştım. Üniversite 2. sınıfta staj yeri bulamayıp (ortalama 3.34 ve ben odtü bilgisayar müh. öğrencisiydim :)) Deniz Bilimleri Enstitüsünde staj yapınca (gerçi beklediğimden çok daha iyi geçmişti) ben de herkes gibi torpil ayarlayıp bir sonraki sene işi şansa bırakmamıştım. 3. sınıfta yaptığım iki stajdan birisi İş Bankasında, diğeri de Aselsan'daydı.

Yeni evim Öveçlerde. Her yere uzak ama kirası oldukça uygun. 100. Yıldaki berbat evlerden çok daha güzel ve kirası da daha iyi. O kadar sene odtü'de yaşamanın getirdiği avantajları şimdi farkediyorum. Mesela Melih Gökçek'in gazabından baya bir korunmuş oluyormuşuz. Kızılay'ın hali ne öyle ya, kaldırımlar delik deşik olmuş, hiç yürünmüyor. Eğer oruç kişinin duaları daha bir makbulsa Melih Gökçek'in başına yakın zamanda birşeyler gelmeli, baya bir beddua ettim çünkü. Geçen cuma Hacettepe'deki camide çok güzel bir hadis anlatıldı, yine Melih Gökçek'i yad ettim. Olay şöyle geçiyor, bir cenaze sırasında işte ölüyü gömüyorlar, üstüne toprak örtüyorlar. Peygamberimiz küçük bir çukuru göstererek şuraya da toprak atın diyor. Bunun üzerine yanında bulunanlardan biri "bu çukurun ne ölüye zararı var ne de diriye. Bunun kime ne zararı var?" diye peygamber efendimize soruyor. Peygamber efendimizin cevabı şu: "hayattakilerin gözüne zararı var". Burada Melih Gökçek'in yaptığı saçma sapan yollar, köprüler, Milli Kütüphane önündeki gibi abidik gubidik yapılar geliyor. Herhalde Tayyip Erdoğan'ın Ankara'ya yaptığı en büyük kötülük Melih Gökçek'i aday göstermesi olmuştur. Danimarka'nın en özlediğim yanı insan odaklı şehirleri oluyor, burada ise Melih Gökçek sağolsun otomobillerin daha fazla önceliği var. Bu arada odtü'deki camide konuşan bir din kültürü hocası vardı, onun sohbetlerini de çok özlüyorum. Çok güzel şiir alıntıları ve harika benzetmeleri vardı. İnsan kaybedince daha fazla anlıyor bazı şeylerin değerini.

Benden bu kadar. Önemli gelişmeler bunlardı sanırım. Şimdi biraz kitap okumam gerekiyor :)